26 Şubat 2012 Pazar

ironi üzerine notlar


Kierkegaard, en derin ciddiyetin kendini ironi aracılığıyla ifade etmek olduğunu söylermiş.

Bi de "İroni sanırım bir bakış açısı ve uğraşarak edinmek çok da kolay değil. Ama iyi kullanmasını bilen yazarlardan öğrenecek çok şey olduğu da bir gerçek. En önemlisi de ironinin, işaret ettiği mizahtan daha fazlasını kast etmesi gerektiği" demiş Nurdan Beşergil.

İroni üzerine düşülmesi gereken bir hayat gerçeği sanırım.

14 Şubat 2012 Salı

babette henüz gelmedi

Kendini 3G sanan ama kafasına vurdukça arada kendine gelen internetim müsade eder etmez tekrardan blog alemlerine dalmam manidar.

Yine notlarımızı düşelim.

Solda Max Frisch bize selam ediyor ve bana Allahsever Herkes efendiden bahsediyor. "Brecht gerçekleri göz önüne sererek tiyatronun dünyayı değiştireceğini düşünürken, Frisch entellektüellerin boşuna uğraştıklarını, Biedermann tipi korkak ve kör insanları eğitmenin olanaksız olduğunu savunuyor"*.

Frisch'in Brecht'ten çok daha fazla bireye indiğini anlamıştık zaten bu bi sürpriz değil. Hatta Biyografi'den de gördük ki Frisch'in bireyler üzerinde düşündüğü bir "kendini gerçekleştirme çabası" var. Kişiler kendi geçmişi ile bağlantısını tamamen koparmak, geçmişi inkar etmek, mümkünse geçmişteki kendisini değiştirmek ister demek istiyor. Frisch herkes böyledir demiyor elbet ama geçmişe dair büyük pişmanlıklar duyanlar o kadar değişirler ki, geçmişi tümüyle reddedip, o kişinin kendisi olmadığını hissederlere getiriyor lafı. Bu noktada onu iyi anlıyorum.
Fakat benim kurmaya çalıştığım bağlantı, Frisch'in bu birey üzerindeki tespitlerinin neresinden Biedermann'a bağlanacağı. Biedermann'ın kundakçılara yaptıkları ya da Knechtling'e karşı yaptıkları karşısında da bu geçmişteki adamı silme yoluna gidiyor mu? Gidiyorsa neresinde gidiyor? Of Brecht'ten bile zorsun be Frisch!

Neyse bu biraz kafa karıştırıcı oldu. O zaman satırlarıma Frisch ile ilgili küçük bir anekdotla son vereyim. Vereyim de üzerimdeki tiyatro histeriği kadın imajıma halel gelmesin aman...

" Arkadaşlarımın arasında Karl May ya da başka yazarların kitaplarını okumayan tek bir ben vardım. Neden bilmiyorum sadece "Don Kişot" ve "Tom Amca'nın Kulübesi"ni okurdum. Bu ikisi bana yetiyordu. Beni en çok heyecanlandıran şeyler önceleri futbol, sonraları tiyatro oldu. 'Rauber'i ilk seyrettiğimde ceplerinde parası olan ve okul ödevlerini yapmak zorunda olmayan yetişkinlerin neden her akşam tiyatroya gitmediklerini sormuştum kendi kendime. Bu yaşamın ta kendisiydi"* Max Frisch


* Memnune YAMAN, Max FRISCH Yaşamı, Yapıtları, Yankıları