21 Ekim 2012 Pazar

incelikler yüzünden


Cezalandırılmak nedir ha sayın blog nedir? Sorarım sana nedir?




Çok yakın bir tanıdık vardı, bir tanıdık... Alçakgönüllülüğü ile aslında en sığ insanın bile karşısında ezilir, kendisinin bu dibe batmışlıkla yükseleceğini öngörürdü. Ama bilirdi aslında karşıdakinin gerçekten temeli olmayan düşünceler sahibi olduğunu ama her insandan öğrenilecek bir şey vardır diyerek ezilirdi, dinlerdi, susup bakardı. Ona benzediğimi hissediyorum be blog! Yıllar bizi birbirimize benzetmiş. Karşında görüp de hiç sevmediğin huylar bile fark etmeden sana geçmiş. İnsanoğlunun derisi geçirgen midir ha sayın blog? Ufak jestler, mimikler bile geçebiliyor ya hani gündelik insan hallerinden bile, yılların izleri da derinin altına mı işliyor ha blog?

Beklentileri törpülemek gerek bunu biliyorum. Olgun insan manifestosunun ilk maddesi de bunu gerektirir. Ama beklentiler maddi dünyayla sınırlanmıyor ki be blog -ki bu eski bir hatamızdı-, biz de içimizdekileri bununla sınırlayalım. Deli gözüyle bakıyorlar be blog! Öyle "sevimli, çılgın" deli gözüyle değil ama blog, gerçekten kafası çalışmayan, bizden uzak dursun denilecek bir deli gözüyle. Uzaklaştırıyorlar blog kendilerinden çok uzaklaştırıyorlar.

Hatalı insanlarız hepimiz. En azından bu duyarlılıklara sahip olan bizler. Zaaflarımız var çok fena yenildiğimiz. Bunlarla kabul ediyoruz tüm gerçeği zaten. Sadece beklentimiz de bunun kabulü ile yaşayan insanların dayanışması, başka da bişey değil aslında..

Arada kalıyorum be blog, çok acayip arada kalıyorum. Bu yaşantı ve kafamdakiler, aradaki uçurumlar gittikçe artıyor. Bazen dayanılmaz bir hal alıyor. Bişeylerin ayak sesleri duyuluyor be blog! Beklemek, benim gibi sabırsızlar ve rutini hem isteyip aynı zamanda tahammül edemeyen kafası karışıklar için işkenceden öteye geçmiyor.