26 Ekim 2010 Salı

Geç Kalanlar


23 Ekim cumartesi akşamı Şinasi sahnesinde Ankara DT'nin "Geç Kalanlar" oyununa gittik. Oyun birçok DT oyunu gibi dekor, müzik ve ışık açısından yine aşmış gitmişti. Diyecek pek bişey yok bu teknik ayrıntıların üzerine. Her ne kadar tiyatro anlayışım bu kadar stilize sahnelerin artık devrinin geçtiği ve daha yenilikçi şeyler yapmak üzerine kurulu olsa da insanın etkilenmemesi pek muhtemel değil. En azından arkasındaki emeği takdir etmek gerekiyor bir tiyatro emekçisi olarak. Bizim kısa bir oyun için bile tek parça bir bariyer dekorunu bile yapamayışımızı düşününce, yıllarını bu işe vermiş insanların işlerini ne kadar iyi yaptıkları görülüyor.

Gelelim oyuna. Oyun evli bir çiftin ilişkisi ve "geç kalmak" figürü üzerine kurulmuş tipik bir "ilişki çıkmazı" oyunu. Tipik diyorum çünkü metinde çok fazla klişe kullanmış ve ne yazık ki rejisel olarak da bu klişelerden pek kurtulma çabasına gidilmemiş. Aslında bu klişelerin birkaçının çok iyi kullanıldığı yerler de yok değildi. Fakat oyunun geneli "bir anağ ağlıyorh" duyarlığından öteye geçemedi. Sonu, oyunun başından beri benim gibi oyunun adını düşünüp "bunlar nerde geç kalmışlar yea" diye düşünenler için pek de sürpriz sayılmazdı. Gerçi bunun bi önemi yok, zaten bir tiyatro ya da sinema izleyicisi olarak sondaki sürprizlerden çok olay örgüsü ile ilgileniyorum. Tabi sonunu tahmin edemekdiklerimin gidişatı süperse ve sonunda bir sürpriz de çıkarsa kaymaklı ekmek kadayıfı oluyor. Tekrar dönelim bu oyunun sonuna, evet duygulandık mı duygulandık, kendimize dönüp baktık mı geç kalmayalım aman diye, baktık. Bunlar oyunun önceden amaçlanmış başarılı tarafları. Fakat oyunun içindeki karı-koca karakterler çok fazla yapay. Sanki bir fanusta yaşıyorlarmış da dışarı ile hiçbir bağlantıları yokmuş, dünya yansa umurlarında olmazmış gibi bir hayatları var. Çoğu yerde aslında metin olarak girişler yapılsa da (adamın iş hırsı, kadının eve hapsedilmişliği vs..) çiftin toplum ile olan bağlantısı hiçbir şekilde verilmemiş, bunların nedenleri ve sonuçları üzerine pek düşünülmemiş. Salt kadın-erkek ilişkisi verilmiş ki bu da nedense bana hep iki kişinin hep çözebileceği problemlermiş gibi, karı koca arasına girilmez derler ya onun gibi gelir, bununla da neden seyirciye ulaşmak istenir anlayamam.

Gelelim oyunun asıl güzel tarafına.. Bu oyun sayesinde Fusün Günuğur'u tanımış olduk. Oyunculuğu ile ilgili kötü bir şey söyleyeni Brecht çarpar!(metafora gel :)) Kavram karmaşası yaşatmadan performansını çok beğendiğimi ve oyunun hep onun üzerinden geçmesini, mümkünse tek kişilik gösteri yapmış olmasını dilerdim.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder